Vakanüvis, soyluluk takıntısı ile ‘kafa düzleştirme’ yada ‘kafa bağlama’ yöntemi ile kafataslarını bozulma eden eski medeniyetleri yazdı.
“Kafayı düzleştirme” tuhaflığı
Vakanüvis
İnsanlığın tarihsel serüvenindeki kimi vakalar, kroniklerdeki bu yolculuğun düşünsel ve inançsal boyutunun sık sık ne kadar olağan dışı olabildiğini gösteriyor.
Birçok eski kavimdeki “bebeklerin kafalarını bozulma etme” de bu cümleden işlerden. Bu uygulama, dünya tarihinin kim bilir en garip, en saçma âdetlerinden birisiydi.
“Ben seçkinim, soyluyum” takıntısı
Antik devirlerde sık sık devreye giren ezenler ve ezilenler gerçekliği, bununla beraber “soyluluk” meselesini de getiriyordu. Toplumu istedikleri şeklinde yönetme, dolayısıyla da geniş kitlelerin maddi varlıklarına el koyma zorbalığını benimseyen bir avuç topluluk, kendisini öbürlerinden “değişik” olarak düşünüyordu, toplumun da bu şekilde düşünmesini istiyordu.
Kendisine “asil”, “seçkin” diyen sömürgeci grup, bunun görselliklerine de kafa yoruyordu. Örneğin, Antik Mısır’da olduğu şeklinde, “ileri gelenler” ayakkabı giyiyor, “bayağı” halk ve kölelerin ise çıplak ayakla gezmesini dayatıyordu.
Eski Yunan’da da “soylular” saç uzatıyorsa, köleler dazlak olmak zorunda bırakılıyordu. Avustralya’dan Cenup ABD’ya kadar oldukca sayıdaki kavimde görülen, “soyluların kafatası değişik olur” hastalıklı düşüncesi de bu “bayağı olmamak” kibirli takıntısıyla alakalıydı.
Bebek doğar doğmaz başı tahtalarla çevrilirdi
Bu toplumlarda yönetici kesim; “asil oldukları” ya da “asil olmasını istedikleri” için yada “tanrılara benzemek” amacıyla bebekler doğar doğmaz kafataslarını bozulma edecek düzenekler yapıyorlardı.
Böylece birkaç dönem sonrasında “kafatası değişik” insanların sayısı artıyor, bu toplumsal kitle kuşaktan kuşağa devam ediyordu.
“Kafa düzleştirme” yada “kafa bağlama” isminde olan bu uygulama, çocuğun kafatasının düzgüsel büyümesini kuvvet uygulayarak bozma şeklinde yapılıyordu. Değişik formlardaki tahtalar, bezler yardımıyla bebeğin kafasına uygulanıyordu.
Bebek kafatasının ilk aylarda esnek, yumuşakça olması sebebiyle de uygulama doğumun derhal arkasından başlatılıyordu. Bazı antik topluluklardaki putperest inançlar da kafataslarını bozulma etmenin mühim motivasyonlarından birisiydi.
Taptıkları hayvan figürlerinin başlarını dik, uzun olarak resimleyen ya da heykelini meydana getiren topluluklar (örneğin Mayalarda Jaguar, mukaddes bir hayvan, bir tanrıydı), sonrasında da “tanrılarına” benzesinler, böylece de “mukaddes insanoğlu olsunlar” diye çocuklarına bu işkenceyi reva görüyorlardı. Mayalarda, bozulma edilmiş kafalara haiz bebeklerin; büyüdüklerinde vali, rahip yada yüksek rütbeli savaşçı olacaklarına dair kati bir inanç vardı.
İşin kötüsü, bu uygulamanın genel anlamda toplumu yöneten kesimlerde yaygın olması, dolayısıyla da büyüyen çocuğun yönetici kesimde yer alması sebebiyle bu batıl itikadın gerçek olduğu inanışı yaygınlaşıyordu
. Avustralya yerlilerinden olan Malakulanlarda bugün bile, “uzun bir kafasına haiz olan birisinin, diğerlerine gore daha akıllı, daha yüksek statüye haiz, daha asil, ruhlar yaşamına daha yakın ve daha yakışıklı olduğu” düşünülmektedir. Ayrıca Mayalar içinde, kendisini değişik göstermek için dişlerine kıymetli taş nakşettirme uygulaması da vardı.
Orta Asya kavimlerinde başladı
Bebek kafataslarını “sivriltme” ya da “yassılaştırma” âdetinin ilk olarak ve en sık Orta Asya kavimlerinde görüldüğü, sonrasında ise dünyanın değişik yerlerine dağıldığı tahmin ediliyor.
Kasıtlı biçimlendirmenin en malum örneklerinden birisi, Hun Kralı Alchon adına basılan sikkedeki portresiydi.
Bu para üstündeki kral portesinde kasıtlı deformasyon net bir halde görülmekteydi. Semerkant’taki kimi kazılarda da benzer duvar resimleri ve freksler bulunmuştu. Eski Yunan’ın meşhur tıpçısı Hipokrat, o devir için birçok milletin “soyluları” içinde, bebeklerin kafatasının şeklini bozma alışkanlığının bulunduğunu yazmıştı.
Tarihçiler ve antropologların tespitlerine gore kasıtlı deformasyonu benimseyen toplumlardan bazıları şunlardı:
Hunlar, Alanlar, Gepidler, Ostrogotlar, Kuşanlar, Heruliler, Rugiiler, Burgonyalılar, Lombardlar, Thüringenler, Germenler, Ruslar, Fransızlar, Mayalar, Aztekler, Kızılderililer, Bahama halkları, Karayip halkları, Tahitililer, Samoalar, Hawaiililer, Paumotulular.”
“Neandertal” dedikleri aslen el yapımı!
Antik çağ kökenli bu olağanüstü garip uygulamanın, çağıl zamanlardaki garip bir münakaşaya yol açmış olduğu da görülmüştü.
Yaradılışı kabul etmeyen, bunun yerine “insanoğlunun maymundan geldiğini” iddia eden çevrelerin, bu görüşlerine “bilimsel” bir kılıf bulmak için geliştirdikleri “evrim teorisi”, bilinmiş olduğu şeklinde insan türünü değişik varyasyonlarla sıralamakta.
Buna gore “çağıl insan”, şu demek oluyor ki bugünkü biz, “homo sapiens”dik. “Evrimcilere” gore, bu türden bundan önceki tür ise “neandertal”dı. “Neandertal insanı”nın bilhassa kafatası, malum tarihteki ve bugünkü insanoğlunun kafatasına benzemiyordu. Bu “ara tür”ün kafatası yassıydı. Bu durumu, “evrim”in gerçekliğine kanıt olarak gösteren kesimlere karşı “kasıtlı deformasyon” konusunu inceleyen bilim çevreleri ise durumun aslen bu şekilde olmadığı görüşünü dile getirmişlerdi.
“Anaakım evrimciler”in bu yaklaşımlarına itiraz eden azca sayıdaki bilim insanı, “neandetal”lardaki kafatası yassılığının, organik bir sürecin eseri değil, “neolotik çağ”da, yaygın adıyla “Cilalı Taş Devri”nde de (M.Ö. ortalama 40000’ler) görülen kasıtlı deformasyon sebebiyle bulunduğunu savunmuşlardı.
Güneybatı Asya’daki kimi kazılarda elde edilmiş bulgular da kasıtlı deformasyon görüşü yanlılarını destek sunar nitelikteydi. Sadece kolayca tahmin edilebileceği şeklinde, bu yaklaşım “Ortodoks evrimciler”in yoğun itirazlarıyla karşılanmıştı.
Ayrıca, değişik topluluklardaki bebek kafatasını değişiklik yapma uygulamasının tek tük de olsa 1950’lere kadar devam etmiş olduğu de kayıtlara geçmişti.
– Dr. Samuel Romero-Vargas , “Maya Suni Kafatası Deformasyon Uygulamalarına Bir Bakış”, ABD Nörolojik Cerrahlar Derneği Nöroşirürji Dergisi, Cilt 29, Sayı 6, Eylül 2010
– Colin Barras, “İlk İnsanlar Niçin Evlatlarının Kafataslarını Tekrardan Şekillendirdi”, BBC, 13 Ekim 2014